Özethttps://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/29360529 |
Benign prostat hiperplazisi (BPH) sıklıkla orta yaş üstü erkekleri etkileyen bir durumdur. BPH’ ın cerrahi tedavisinde birçok farklı prosedür uygulanmaktadır (1).Transüretral prostat rezeksiyonu (TURP), cerrahi tedaviler içinde en sık kullanılan yöntem olarak görülmektedir. Fakat birçok çalışmada üretra darlığı, enfeksiyon, üriner inkontinans, üriner retansiyon, TUR sendromu, retrograd ejakülasyon ve yeniden cerrahi gereksinimi gibi komplikasyonları bildirilmiştir (2).Bu sebeple son dönemde sıklıkla diğer minimal invaziv yöntemlerle sonuçları kıyaslanmış ve altın standart olarak kabul görülüşü sorgulanmaya başlamıştır.
Son dönemde yapılan çalışmalarda BPH’ın cerrahi tedavisinde lazerli tedavi yöntemlerin iyi sonuçlarına vurgu yapılmaktadır. Holmiyum lazerle prostat enükleasyonu (HoLEP) bu yöntemlerin başında gelmektedir. Yapılan çalışmalarla HoLEP’ in diğer minimal invaziv cerrahi yöntemlerden daha avantajlı olduğu gösterilmiştir. Bu sebeple popülarite kazanmış ve dünya genelinde sıklıkla tercih edilen bir cerrahi haline gelmeye başlamıştır (3).
HoLEP , BPH’ın cerrahi tedavisinde altın standart olarak kabul edilmeye başlamasının yanısıra minimal invaziv yeni başka yöntemlerle ilgili sonuçlar da paylaşılmaktadır. Prostatik üretral askı (PUL; UroLift System), su iletimli buhar enerjisi (WAVE; Rezum System), Aquablasyon (AQUABEAM System), Histotripsi (Vortx Rx System) ve geçici implante edilebilir nitinol (TIND) gibi yeni yöntemlerle ilgili çalışmaların çoğu deneysel ya da az sayıda hasta grubuyla yapılmış çalışmalardır (4).
Aquablasyon, normalde endüstride metal, seramik ve cam kesmek için kullanılan yüksek basınçlı suyun doku rezeksiyonunda kullanılmasıyla geliştirilmiş bir yöntemdir. İlk olarak karaciğer ve mesane tümörlerinin rezeksiyonunda tariflenmiştir. Son dönemde yapılan bazı çalışmalarda prostat rezeksiyonunda etkin ve seksüel yan etkiler açısından güvenli bir şekilde kullanılabileceği öne sürülmüştür.
AQUABEAM isimli bir sistemle yapılan yöntemde, ilk olarak 24F rijit sistoskop üretraya yerleştirilip özel bir destek kolu ile sabitlenmektedir. Bu sırada transrektal ultrason ile eş zamanlı olarak prostat görüntüsü sağlanmakta ve bunun üzerinden bazı işaretlemeler yapılarak rezeksiyon hattı belirlenmektedir. Bu işaretlemeler sırasında verumontanum ve ejakülator kanallar tespit edilerek rezeksiyon hattının dışında bırakılmakta sonrasında cerrahın kontrolünde otomatik sistem kullanılarak rezeksiyon işlemi başlatılmaktadır. Aquablasyon işlemi sonrası hemostaz işlemi için elektrokoter veya prostat lojunda şişirilen düşük basınçlı bir foley kateterin balonu kullanılmaktadır.
Bahsedilen bu çalışmada Aquablasyon ve TUR-P yöntemlerinin sonuçları güvenlik ve etkinlik açısından karşılaştırılmıştır. Çalışma prospektif, çift kör ve çok merkezli bir çalışma olarak dizayn edilmiştir.
Bu çalışmaya toplam 181 hasta çalışmaya dahil edilmiş, TUR-P ve Aquablasyon yöntemlerinin etkinlik açısından ameliyat sonrası IPSS skorları ve güvenlik açısından da komplikasyon oranları kıyaslanmıştır.
Çalışmanın sonuçlarına bakıldığında, rezeksiyon zamanı Aquablasyon’da TUR-P’a kıyasla oldukça kısa bulunmuştur (4 ve 27 dk; p:0.001). Fakat total operasyon zamanı birbirine yakın bulunmuştur (33 ve 36 dk; p:0.27). IPSS skorlarındaki düşüş her iki grup için benzer bulunmuştur (16.9 ve 15.1 puan; p:0.13). Ameliyat sonrası ilk 3 ay Grade 1 komplikasyonlar açısından değerlendirildiğinde Aquablasyon’ da TUR-P’ a oranla daha az komplikasyon(%7 ve %25; p:0.004) izlenmiş, Grade 2 komplikasyonlar açısından ise bir fark bulunamamıştır (%20 ve%23;p:0.30).Çalışmanın anejekülasyon açısından verdiği sonuçlara bakıldığında Aquablasyon’da TUR-P’ a oranla daha az anejekülasyon görüldüğü bildirilmiştir (%10 ve %36; p:0.003).
Son dönemlerde BPH’ ın cerrahi tedavisinde minimal invaziv yeni yöntemler tariflenmektedir. Aquablasyon da bu yöntemlerden birisidir. Çalışma sonuçlarına bakıldığında TUR-P ile fonksiyon ve komplikasyonlar açısından pek bir fark olmadığı görülmektedir. Rezeksiyon süresi oldukça kısa(4 dk) bulunmakla beraber rezeksiyon işlemi sonrası hemostaz sağlanması için ilave işlemler yapılma gerekliliği sebebiyle ortalama operasyon zamanları eşitlenmiştir.
Çalışmanın en dikkat çeken sonucunun anejekülasyon oranındaki azlık olduğu görülmektedir. Bunun ise verumontanum ve ejakülator kanalların korunması ile sağlandığı belirtilmiştir. Aslında tüm endoskopik prostat cerrahilerinde bu yapıların korunması hedeflenebilir. Özellikle HoLEP cerrahisinde cinsel aktif hastalarda retrograd ejakülasyonu azaltmayı amaçlayan ejakülatuar kanal koruyucu yöntemler tariflenmiştir. Bu yöntemde verumontanumun 1 cm proksimalindeki paracollicular ve supracollicular kısımlar korunarak cerrahi gerçekleştirilmektedir. Sonuç olarak bu yöntemle HoLEP sonrası anejekülasyonun %8 ‘e düşürüldüğü rapor edilmiştir (5).
Sonuç olarak yeni cerrahi yöntemlerin güncel pratiğimize dahil olabilmesi için daha geniş serili ve uzun dönem sonuçları raporlayan çalışmalara ihtiyaç olduğu ve prostat cerrahilerinden sonra anejekülasyon oranlarının yapılan yöntemden çok uygulanan teknikle alakalı olduğu unutulmamalıdır.
Referanslar: