Özethttps://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/29552975 |
Önemsiz kanser yakalama oranını azaltarak gereksiz tedavi ve yan etkilerini önlemek, ya da tedavi edilmeseler bile bu gruptaki hastalara masraflı ve anksiyeteye neden olacak aktif izlem uygulamalarından korumak için bu çalışmada PSA yüksekliği nedeniyle prostat kanseri olasılığı olan ve daha önce hiç biyopsi yapılmamış hastalarda standart olarak yapılan ultrason eşliğinde prostat biyopsisi ile önce MR çekildikten sonra sadece şüpheli lezyon saptananlarda biyopsi yapılması, şüpheli bulgusu olmayanlara biyopsi yapmaması seçenekleri karşılaştırılmıştır. Prospektif ve randomize bir yöntem ile yapılan bu çalışmaya 11 ülkeden 25 merkez katılmış, polikliniğe müracaat eden ve PSA düzeyi yüksek ancak 20 ng/ml’den düşük toplamda 500 hasta dahil edilmiştir.
Önce MR grubundaki hastalar 1.5 veya 3 Tesla MR ile incelenmiş, PI-RADS v2 değerlendirmesine göre 3, 4 ve 5 skor lezyon saptananlarda, en fazla 3 lezyondan ve her lezyondan en fazla 4 doku örneği alınacak şekilde MR-ultrasonografi füzyon tekniği ile biyopsi yapılırken, bu gruptaki hastaların %28’inde PI-RADS v2 skoru ? 2 olduğundan biyopsi yapılmamıştır. MR çekilmeyen gruba ayrılan hastalara ise ultrasonografi eşliğinde prostatın apeks, orta ve taban bölümlerinden 10-12 adet doku örnekleri alınmıştır
Öncelikle, iki gruba ayrılmış hastalarda kanser saptanma oranları, ikincil olarak da kanser saptanan hastalarda önemsiz kanser saptanma oranları ile biyopsi komplikasyonları ve önlenebilecek gereksiz biyopsi sayıları karşılaştırılmıştır. Çalışma sonunda klinik şüphe durumunda MR ile değerlendirilerek biyopsi yapılmak üzere seçilen grupta klinik öneme (Gleason skoru 3+4=7 ve daha yukarı) sahip prostat kanseri saptanma oranı standart biyopsi grubundan anlamlı olarak daha yüksek bulunurken (%38’e karşılık %26), kanser saptananlar arasında önemsiz kanser oranının daha düşük (%9’a karşılık %22) olduğu gözlenmiştir. PI-RADS 3 lezyonu olanların %12’sinde klinik önemli, %22’sinde klinik önemsiz kanser ve %67’sinde kanser dışı hastalık saptanırken, PI-RADS 5 lezyon saptananların %83’ünde klinik önemli, %11’inde klinik önemsiz kanser ve % 6 oranında da kanser dışı hastalık saptanmıştır. Alınan ortanca biyopsi sayıları arasındaki farkı yansıtacak şekilde (MR biyopsi grubunda 4, standart biyopsi grubunda 12 doku örneği) biyopsi sonrası komplikasyon oranları MR grubunda daha az görülmüştür. Her iki gruptan radikal prostatektomi ile tedavi edilen hastaların nihai patolojilerinde Gleason grade artış oranları benzer bulunmuştur (MR ve standart biyopsi ile kanser saptananlarda %17 ve %15).
Bu çalışma sonucuna göre prostat kanseri şüphesi taşıyan erkelerin öncelikle MR ile değerlendirildikten sonra biyopsi ile araştırılması ile hastaların azımsanmayacak bir kısmında gereksiz biyopsiler önlenecek, biyopsi yapılan hastalarda gelişebilecek istenmeyen olaylar azalacak, tedavi gerekecek klinik önemli prostat kanserine sahip hastalar daha yüksek oranda saptanırken, klinik önemsiz kanserli hasta sayısı da azalacağı için komplikasyonlu ve gereksiz tedavilerin önüne geçileceği gibi hastalardaki anksiyete de azaltılabilecektir. Ancak, standart biyopsi ile önemsiz kanser tanısı konan hastalar ile MR’da biyopsi yapılmasına gerek görülmeyen hastaların uzun süreli takipleri sonucunda elde edilecek bulgular da bu değerlendirmede mutlaka göz önüne alınmalıdır.